FREUD ve PSİKANALİTİK TEORİ

Kurucusu Sigmund Freud'dur. Freud deyince insanın aklına cinsellik gelir. Fakat bu kapalı cinselliktir. Eğer bu cinsellik içeri atılırsa hastalığa yol açabiliyor. Freud'a göre normal dışı düşünce ve davranışlar, geçerli olan mekanizmaların abartılı biçimidir. Bozuk davranışlar gerçekte kişinin, içsel çatışmalarından kurtulmak için gösterdiği yetersiz çabaların belirtisidir. Bu görüş normal ve normal dışı davranışlarda aynı psikolojik etkenlerin geçerli olduğunu ve orada yalnızca bir derece fark bulunduğunu ortaya koyarak, ruhsal bozuklukların, ürkütücü ve anlaşılmaz olarak değerlendirilmesine son vermiş ve modern psikolojinin temelini oluşturmuştur.
· Normallik kavramı içinde bulunduğumuz kültürün normlarına uyup uymamakla ölçülüyor. Normal olmayan insanda düşünce kapsamı daralıyor, ağırlaşıyor veya hızlanıyor, davranışlarda bozukluklar görülüyor. Böyle olunca da o kişiler, toplum tarafından dışlanıyor. Bu kişiler kendi kendilerine bakamıyorlar.

FREUD'UN SİSTEMLERİİd : Baskı altına almak istediğimiz davranışlar devamlı ortaya çıkmak ister. Topluma karşı cinsellik ve saldırganlık öğelerinin ağırlıklı olduğu göze çarpar. Önce id oluşur.
Ego : Sürekli id'i dizginlemeye çalışır. Veya bunları uygun durumlarda ortaya çıkarır. Arada uyum sağlıyor. İd ve süperego'yu yönetir. İd kişi, süper ego toplum istekleridir. Ve ego bu kişi ve toplum isteklerini dengeliyor.
Süper Ego : Kişinin toplum kurallarına uygun yaşaması için bu kurallara uyum sağlar. Egoyu engellemeye çalışır.
Haz İlkesi : Sürekli kişinin haz almasını sağlamaya çalışır. Organizma sürekli haz almaya yöneliktir.
Gerçeklik İlkesi : Ego buna göre çalışır. Durumu değerlendirir. Gerçeğe uymaya çalışır. Ego bozulduğu zaman gerçeklik ilkesi bozulur. Gerçeği değerlendirme egoya göredir. Ego gerçeğe göre davranmayı ayarlar.
** Süper ego çevresinden aldığı ikazlara göre yönlenir. Kuralları ahlak prensipleridir. Katı terbiyede süper ego çok katıdır. Yani doğru orantılıdır.


SÜPER EGONUN GÖREVLERİ1. İdden gelen, özellikle cinsellik ve saldırganlıkla ilgili tepkileri ketlemek, bastırmak,
2. Egoyu gerçekçi amaçlar yerine körel amaçlara yönlendirmeye çalışır,
3. Kusursuz olmaya çalışmak
4. Süper ego, id ve egoya karşı çıkarak onları kendi istediği gibi yönlendirmek ister. Ego iç güdüsel isteklerin doyum bulmasını erteler, süper ego tümden engellemeye çalışır.
5. İd, ego ve süper ego farklı ilkelerle çalışan psikolojik süreçlerdir. Olağan koşullarda birbirleri ile çatışmaz ve karşı olmazlar. Egonun önderliği altında, birlikte hareket ederler.
6. İd, kişinin biyolojik; ego, psikolojik; süper ego, toplumsal parçasını oluşturur.

ANKSİYETE
Bir çok hastalıkların temelinde anksiyete yatar. Freud kaygıyı korkunun türevi olarak tanımlamıştır. Kişinin kendi istekleri ile çevrenin isteklerinin çelişmesi ve dışarıdan gelen baskılar sonucu, özellikle cinsellik ve saldırganlıkla istekleri, toplumca kabul edilmediği için bireyin bunları bastırmak zorunda kalması ile endişe durumu ortaya çıkar. Birey anksiyete ile ilgili materyalleride bastırınca materyallerin artması ve egoya; dışarıya çıkma yönünde baskı yapmasıyla kaygı durumu oluşur. Kaygı bir sinyaldir.

ANKSİYETENİN TÜRLERİ
1. Gerçeklik Anksiyetesi : Dış dünyadaki tehlikelerle karşılaşılınca duyulan kaygı ve korkudur. Örnek; bir yakını ameliyata giren birinin duyduğu kaygı gerçeklik anksiyetesidir. (somut durum vardır)
2. Nevrotik Anksiyete: İç güdülerin denetimini yitirerek ceza ile sonuçlanacak davranışlar gösterme korkusudur. Cinsellikle, saldırganlıkla ilgili bu iç güdülerin denetiminden kurtulup ortaya çıkma korkusudur. Nevrotik anksiyete iç güdülerin kendisinden korkmaktan çok, onların doyum bulmasını, ceza ile sonuçlanmasından korkmaktır. Toplumca dışlanma korkumuz vardır. Çünkü anne-baba ve diğerleri çocuğun içeriden gelen isteklerini cezalandıracaktır.
3. Törel Anksiyete : Kişinin kendi vicdanından korkmasıdır. Gelişmiş süper egosu olan kişi yetiştirildiği törelere ve kurallara aykırı bir davranışta bulunduğu ya da bulunmayı tasarladığında suçluluk duyuyor. Törel anksiyuetenin de gerçeğe yönelik bir temeli vardır. Anksiyete denetlenmezse can sıkıcı olur. Ve kişinin kendisini çaresiz kalmış bir çocuk gibi hisseder. Yaşamımızda ilk anksiyete örneği doğum sarsıntısı dediğimiz olaydır. Kişi anksiyete ile başa çıkabilmek için ego mekanizmalarını devreye sokar. Bunların biz farkında olamıyoruz, bilinç dışı çalışır.
DAVRANIŞÇI PSİKOLOJİ
Bu modelin temelinde öğrenme yatar. Davranışları öğrenme olduğu için bozuk davranışlarda öğrenilir. Davranışçı psikoloji ilk Pavlov ile ortaya çıkmıştır.
Yeni oluşturulmuş bir tepkinin uyaranla sürekli bağlantı halinde kalması o tepkinin güçlenmesi ile sonuçlanır ve buna pekiştirme denir. Tepkinin güçlenmesini sağlayan uyarana pekiştirici adı verilir. Pekiştirici olumlu ya da olumsuz olabilir. Belirli bir tepki geliştirme eğiliminde olan uyarana benzer, başka bir uyaranında aynı tepkiyi oluşturmasına genelleme denir. Eğer uyaranlar birbirine benziyorsa genelleme olasılığı artar. Bozuk davranışların temelinde genelleme yatar. Birinden kötülük görünce bütün insanlar kötüdür denir.
Benzer uyaranları birbirinden ayırıp birine tepki gösterip diğerine göstermemeye ayırım denir.
· davranışçı modele göre dikkat, algılama, kavram oluşturma, prolem çözme gibi karmaşık olayların temelinde ayırım yatar. Örnek; ham elma ile olmuş elmayı birbirinden ayırmak.
· Davranışçılara göre güdülenmenin temelinde, biyolojik kökenli doğal dürtüler yatar. Bunlar açlık, susuzluk gibi bedensel gereksinimleri karşılarlar. Günlük yaşamdaki temel dürtüler ise doğal dürtülerin öğrenilmiş uzantılarıdır. Çocuk doğduktan kısa bir süre sonra, anne-babanın onaylı gereksinimlerini karşılamasıyla, karşıtının ise cezalandırma ya da yoksulluk ile sonuçlandığı öğrenilir. Dolayısıyla sonraki yaşamında sürekli anne babasının ve toplumun onayladığı davranışlara yönelir. Onaylanmaya ve başarıya yönelik bu güdülere edinilmiş dürtüler denir.
· Davranışçı psikologlar, normal dışı davranışları, gerekli uyumlu davranışları ve yetenekleri öğrenilmemiş olması, bunların yerine etkisiz ve uyumsuz davranışları öğrenilmiş olması dolayısıyla, ayrım yapmayı ya da karar vermeyi gerektiren çatışma durumlarında, bireyin yetersiz kalması ile açıklarlar.






Davranışçılara Göre Bozuk Davranışların Nedenleri:
1. Doğru davranışın öğrenilmemiş olması,
2. Bozuk davranışın öğrenilmiş olması,
3. Başa çıkılmayan stres durumları

PAVLOV DENEYİ Pavlov deneyinde, hayvan sürekli olarak bir şekle oluşturuluyor. Örnek; daireye tepki vermeye alışıyor. Böyle olunca ödüllendiriliyor. Daha sonra şekil değiştiriliyor ve tepki gösteremiyor. Daire elips şeklini alıyor. Buna tepki gösteremediği için hayvan saldırganlaşıyor. Şekil değiştiğinde bununla başa çıkamıyor. Aynı durum insanlarla da ortaya çıkıyor. İnsanlar başa çıkamadığı stres durumlarında bozuk davranışlar doğuyor. Hırçınlık, sinirlilik, saldırganlık, yerinde duramama v.b. davranışlar görülür. Pavlov'un en iyi katkısı deneysel nevroz adı altındaki çalışmaları ile, hayvanları deneyerek insanlara göre açıklamasıdır.
Analitik Teori ile Davranışçı Teori Arasındaki Farklar :
Analitik teori; davranışların ve bozuk davranışların nedenlerini çocukluk yıllarında arar. Özellikle anne-baba ve çevreden etkilendiğini savunmuştur. Bu teoriye göre, insanların kişilik özellikleri 5-6 yaşlarında oturmuştur.
Davranışçı teori; de erken yaşantılar önemli değildir. Bütün davranışlar öğrenilmiştir. Bozuk davranışlarda öğrenilmiştir. Üst üste gelen başa çıkılamayan durumlar sonucunda, bozuk davranışlar ortaya çıkar. Bozuk davranışların düzeltilmesi gerektiği zaman, çocukluk yaşantılarına bakmaya gerek yoktur. Bozuk davranışlar ya da normal davranışlar pekiştirme yolu ile kaybettirilir ya da kazandırılır.
Davranışçı Modele Göre Öğrenmede Üç İlke Vardır :

1. Model Alma : Özellikle anne-baba ya da yakın çevreyi taklit ederek model alması.
2. Bilinçlendirme ya da Şekillendirme : ceza ya da ödül ile istenilen yönde biçimlendirme.
3. Edinilmiş Dürtüler : Çocuk, biyolojik ve ruhsal gereksinimleri karşılamak için anne-baba ve toplumun istediği biçimde model oluşturur.

VAROLUŞÇU PSİKOLOJİ Psikanalitikçi ve davranışçı görüşten farklıdır. 2.Dünya Savaşı sırasında çıkmıştır. İnsan önemlidir. İnsan kendi vücudunun mimarıdır. Sen her şeyi yapabilirsin, sen değerlisin der. Kendini değersiz gören kişiye sen değerlisin diyerek yaşama dönmesini sağlar. Bu teori derki, insan ölümlü bir varlık olduğunu bilerek yaşayan tek varlıktır. Ölümlü olduğumuzu bildiğimizden dolayı hayatımızı önemli olarak mı yaşıyoruz? Diyerek varoluş kaygısı verir. Hayatını anlamlı mı, anlamsız mı yaşadığının varoluş kaygısı mevcuttur.(ondan söz eder) İnsanın özgürce seçimler yapabileceğini savunur.
Normal Dışı Davranışların Nedenleri :
Kusurlu Gelişim : Gelişimde çevre ve kalıtımın etkisi vardır. Kalıtımdan getirdiği donanım, çevresel etkileri (aile, arkadaşlık v.b.) belli bir zaman sürecinde çıkar, gelişir. Gelişim = Kalıtım*Çevre*Zaman Kalıtım, insan davranışlarını getirmez, bazı eğilimleri getirir. (göz rengi v.b.) Kalıtım ile bazı davranışlar eğilimli olabilir. Aynı evdeki kardeşler bile aynı olmaz.
· Nezaket, kibarlık, kabalık, saldırganlığın şiddeti kalıtımla gelir. Zeka düzeyine sahip olan çocukların farklı ortamlarda büyümesi sonucu zeka düzeylerinde değişme olur.
Davranış bozukluğunda da çocuklar aynı şekilde doğsa bile çevrenin değişikliği sonucu, davranış bozukluğu da ortaya çıkar.

GELİŞİM DÖNEMLERİ :
Oral Dönem : Gelişimde çok ya da az aşırılık vardır. Oral dönemde takıntılar olduğuna, ileride saplantısı olduğu zaman bu döneme geri dönülür. (parmak emme, tırnak yeme vb..) Fallik dönemdeki takıntılar tekrar yaşanır. Oral dönemde kişinin hassas bölgesi ağız bölgesidir. Hem keyif alır hem de beslenir. Dişlerinin çıkmasıyla birlikte emme olayının yerini parçalama, ısırma, yutma almıştır. Oral dönemde aşırı doyum ya da doyum olmazsa kişilerde oral dönemin takıntısına dönülebilir. Özde, oral dönemin saplantılarıdır. Sigara tiryakiliği, dedikodu vb.. oral dönemin takıntılarıdır. Bağırma, çağırma vb.. davranışlar oral dönemin saplantılarıdır. (Küfür olayı da bunun içine girer.)



Anal Dönem : Aşağı-yukarı 18-24 aylarda başlar, 3 yaşlarda sona erer. Tuvalet eğitimi aldığı dönemdir. Tuvaletini salmaktan, biriktirmekten büyük haz alır.
Tuvalet eğitimine 18 aydan önce başlanmamalıdır. Çünkü büyük abdestini tutacak kasları gelişmemiştir. Çocuğun anatomik yapısını beklemek lazımdır. Çocuğu tamamen bırakmakta yanlıştır. Ödül yolu kullanılmalı, ceza yolu kullanılmamalıdır. Psikolojik açıdan hazır olmalıdır.
Kör bir inatçılık gelişecektir. Bu, kişilik ve benlik için iyidir. Ama aşırısı iyi değildir. O zaman obsesif özelliklerin gelişmesine neden olur. Küfürler oral ve anal dönemde vardır (ananı vb.. küfürler çoğunluktadır). Kesmek ve kıymak kelimelerini de çok kullanır. Böyle küfürlerde oral ve anal dönem saplantıları vardır. Bunun nedeni erkek çocuğun annesine karşı duyduğu gizli cinsel duygulardır. Anal dönemde anne ile zıtlaşma olmaması için zorlamamak gerekir. Çocuklar model alarak öğrenirler. Ödüllendirilirse üretken-verimli, cezalandırılırsa cimri-tutucu-kırıcı bir kişi olmasına neden olunur. Eşcinselliğin bir nedeni de anal döneme bağlıdır (kalıtımla).
Fallik Dönem : 3-5 yaşları arasındadır. Bu yaşlarda anne-babaya karşı cinsellik duyulur. Kız babaya karşı, erkek anneye karşı olur. Bu durumlardan da rahatsızlık duyulur.
Erkek çocuklar, babalarının penislerini keseceğini düşünerek korkuya kapılırlar. Bu dönemin sağlıklı geçmesi için kız çocukların anneye, erkek çocukların babaya yönlendirilmesi gerekir. Birlikte zaman geçirilmelidir. Böylece çocuk kendi cinsinin özelliklerini kazanır. Bazen sözel, bazen de davranışsal ifadelerle hissettirmeli ve çocuğa örnek olup yol göstermeliyiz.
Latans Dönem : 6-11 yaş çocuğudur. Anne-babaya karşı ilgisi geçmemiştir. İlgisi örtülmüştür. Arkadaşa yönelmiştir. Ergenliği inceleyen en iyi isim Eric Ericson'dur. Freud ergenliği, çocukların yetişkinliğe doğru davranış göstermesi diye yorumlanmıştır. Freud ergenlik üzerinde fazla durmamıştır.

Genital Dönem : 11 yaştan sonrasıdır. Ergenlik dönemi olarak görülmüştür.
Eric Ericson è Gençlik dönemini vurgulayan en iyi kişidir. Freud ana-babaya olan cinsel eğilimlerin ergenlikte çözmesi gerektiğini söyler. Bu onun için son fırsattır.
Ericson ve Freud è Freud, ericson ve diğer gelişim kuramları insan gelişiminin örüntüsünün sağlıklılığa ve normalliğe yönelik olduğu görüşünde birleşmektedirler. gelişim sürecinde bazı aksamalar olabilir :

1. Gelişimde duraklama olabilir,
2. Gelişimde bazen gerileme olabilir. Kişi sürdürdüğü dönemden daha az olgun davranışlara kayabilir ve çocuklaşabilir.
3. Gelişim sürecinde geçirilen sarsıntılar, aşırı duyarlı olanların, zayıf noktalarının oluşmasına yol açar.
4. Bedensel şekil bozukluklarında ya da sapmış değer yargıları olan suçlularda görüldüğü gibi gelişim, normal boyutundan sapmada gösterebilir.

GELİŞİM KUSURLARI
1. Kromozom Bozukluğu : Kromozomdaki sayının sapmasıdır. Genetik alandaki araştırmalar, kromozom yapısındaki ya da sayısındaki sapmaların, doğuştan sakatlıklara ve kalıtımsal hastalıklara yol açtığı görülür. (Örnek; mongolizm.) Suçluluk gösteren erkeklerin kromozomlarında da sapmalar etkilidir.
2. Gen Değişimleri : Dışarıdan gelen etkenlerle kişilerin genlerinde bozukluklar ortaya çıkıyor (radyo aktif madde, ilaçlar vb..). Japonya'da belli geri zekalılık, kellik vb.. rahatsızlıklar halen görülüyor.
3. Kalıtımsal Eğilim : Bazı ruhsal bozukluklarda kalıtımsal eğilimler vardır. Özdeş ikizlerin şizofreni özelliğini gösterme olasılığı çok yüksektir. Ailede varsa, şizofreniye yatkınlık olur. Manik depressif psikoz è Özellikle mani ve depresyon, ailede varsa kesinlikle görülür. Kalıtım fazla etkili olmasa da çevre ile ortaya çıkar. Çevre koşulları hastalığın çıkmasında ya da çıkmamasında etkilidir.
Doğuştan veya Sonradan Olma Özürlerin Davranışlara Etkisi :

Doğum öncesi etmenler kadar, ilaçlar, hastalıklar ve kalıtım sonucu özürler görülür. Bazen de özürler anlaşılamaz.
Doğuştan olan özürlerin başında geri zekalılık görülür. 0-20 arası geri zekalı çocukların bakımları gerekir. Bu zeka geriliği tablosunda, bedensel kusurlarda artış vardır. Zeka geriliği arttıkça bedensel kusurlarda artar. Geneldeki bozukluğa neden oluyor. Zeka geriliği olmayıp bedensel kusurlar olabilir. İlaçlar sonucu kusurlarda görülebilir ya da hormonal bozukluklar sonucu bedensel kusurlarda görülebilir.
Doğuşta normal zeka ve bedensel yapıya sahip olup, daha sonra geçirdiği kazalar vb.. sonucu bedensel kusurlara sahip olanlarda, buna bağlı olarak ruhsal bozukluklar ve davranışlar görülür. İnsanların bedensel özürü olduğu zaman, o insanları etkileyecektir.
Herhangi bir sakatlık, insan ilişkilerini, sosyal hayatı, aile ve iş hayatını olumsuz etkileyebilir ya da kişi, davranışını daha üstün bir dalda göstererek böyle bir davranışı gösterir. Yetişkinlik döneminde de devam eder.
Bu kişilerin ailesinde suçluluk, utanma, diğer insanlardan çekinme görülür. Bunun yanında saklanma vb.. ruhsal bozukluklar ve davranış bozukluğu vardır. Çocuklarda aşağılık, suçluluk, yetersizlik, kıskançlık, işe yaramazlık vb.. duygular görülür. Bunlarda ruhsal bozukluklar görülür. Hırçındırlar. Aileler çocuklara yüklenir ve çocuklar hırpalanır. Bazen de çocuklarına aşırı koruyucu davranırlar. Örnek; çocuğun eli sakattır. Kişiliğinin gelişmesine izin vermezler. Çünkü aile, çocuğu sakatlığından dolayı suçlarlar. Bu da gelişim kusurlarına neden olur.
Tepki Eğilimleri :

Bunda bireysel farklılıklarda etkilidir. Aynı şekilde hepimizin zayıf noktaları hassastır. (başı, cildi, bağırsakları vb..) Örnek; biri üzüldüğü zaman midesine vurması gibi. Bunlar doğuştan getirdiğimiz bireysel farklılıklardır. Hastalıklara yatkınlığımız ruhsal bozukluklarda da geçerlidir. Bu tamamı ile doğuştan getirdiğimiz yatkınlıklar ve erken çocukluk deneyimleridir. Kalıtım+Çevre sonucu kişilerin verdiği tepkilerde farklı olur. Örnek; iğne olurken verilen tepkiler birbirinden farklıdır. Ağrı derecesi bile farklıdır.
Annesizlik :

Bütün davranış bozukluklarına, büyük patalojik neden olabilecek bir sebeptir (hayvanlarda bile). Annesiz büyüyen maymunlar üreme, meme emmeyi bilmezler. Annesi olmadığında temel güvensizlik duygusu oluşur. Bu da benlik gelişimini etkiler. Annenin olmaması duygusal, ahlak, sosyal, zeka, bedensel ve ruhsal gelişimlerini etkiler.
Annenin yoksunluğunda, annenin yerini tutan kişinin davranışları iyi değilse ya da anne görevini yerine getiremiyorsa yine anne yoksunluğu yaşanır. Annenin yerini tutan biri olduğunda yoksunluk görülmeyebilir (anne iyi ise). Bazı anneler itici, reddedici, hırpalayıcı ve hatta döven biri bile olabilir(sakat bırakacak kadar). Aile yuvasında büyüyen çocukla, yuvada büyüyen çocuk arasında beslenme, ilişkilerde duygusal yönde farklılık olur. Çocuğun, ilk aylarda kreşe verilmesi doğru değildir. Sık sık çocuğun kucağa alınması gerekir. Çocuk yuvalarında anakritik depresyon görülür.
Çocuklarda kendini ölüme yöneltme, yemek yememe, dış dünya ile ilişkisinin kesildiği görülür. Eğer çocuk bu evrede annesine kavuşursa bunda kurtulur. Anne eksikliği, özellikle anne yanında büyüyen çocuklarla, aralarında gelişimlerinde farklılık yaratıyor.
Annenin emzirmemesi durumunda çocukta temel güven duygusunun gelişmediği görülür. Anne yoksunluğunun, süresi de önemlidir. İlelebet mi yoksa belli bir zaman için mi? Kısa sürelerde anne yoksunluğunun sorunları çözülür. Her bebek aynı nedenlerden, aynı şekilde etkilenmez. Kalıtımsal etkilenmeler farklılık yaratır. Çocukların her bakımdan onarılması kolaydır.
Kusurlu Anne-Baba Davranışları :

Çifte mesaj şizofreniye yol açar. (Sinemaya gidebilirsin denir ama sıkıyorsa git anlamı taşır) Annenin ve babanın hayır demesi, anne ve babanın çocuğa aykırı mesajlar vermesi, dayaktan daha kötüdür. Bu yanlış tutumdur. Evde anne babanın çocuğa cephe alması yanlıştır. Biri çocuğu hırpalarsa, diğeri çocuğa yumuşak bir tavırla yaklaşmalıdır. Çocuğun üzüntüsüne ortak olup, davranışın yanlış olduğunu söylemek doğru davranıştır.
· Çift mesaj+kalıtım+ailedeki ortam bozuksa, şizofreniye yol açar.
Çocuğu reddetmek, ilgilenmemek, aşırı koruyuculuk, kusurlu anne-baba davranışıdır ya da kapasitesinden fazla şey istemektir. Buda benlik gelişimini bozar ve çocuğun yapmadığı şeylerden dolayı suçluluk duymasına neden olur. Bunlarda, ileride bozukluğa neden olur. Kendi beklentilerini yerine getiremeyen anne ve babalar, bunun çocuk tarafından yapılmasını isterler. Evlilik dışı, ailede olması istenmeyen zamanlarda, eşler arsı geçimsizliklerde, sosyo-ekonomik düzey düşük olduğunda çocuğu istemeyebilirler. Kendisi ruh hastası olan kişiler, çocuklarının da bozulmasına neden olurlar. Anne-babanın düşüncelerinin zıt olduğu ailelerde, çocuk zıtlığın bozulmasına neden olur. (anne okumasını isterken, babanın istememesi gibi. Bu durumda çocuk ikisini de memnun etmeye çalışıyor)
İtici davranışlar genelde 3 biçimde olur :
1. Açık düşmanlık ve ilgisizlik,
2. Çocuktan kusursuz olmasını bekleme,
3. Ödünleyici, aşırı koruma.
Aşırı hoşgörü, şımartma, bebeklik döneminde görülür. Çocukluk dönemine girildiğinde, artık her istediği yapılamaz. Çocuğa her istediğinin anında yapılamayacağı, belli bir zaman sonra olacağı belirtilmelidir. Bu, benlik gelişimi için iyidir. Çocuk hiç hayır mesajı almıyorsa benlik zayıf, bazen hayal kırıklığına uğrarsa kuvvetli olur. Çocukluk döneminde hayır mesajını aldıysa, yetişkinlik döneminde de hayal kırıklığından fazla etkilenmez. Şımarık çocuklar, benlik imajında, sosyal ilişkilerdeki etkinliğe ilişkin yönlerde zayıf kalırlar. Çocuğun rahatça arkadaşlık yapmasına izin verilmiyorsa, bu da kusurlu anne-baba tutumudur. Arkadaşlarının evine göndermezler, arkadaşları evine gelir. Çocukların özellikleri yaşına bağlıdır(izin vermeleri bakımından). Kişiliğine hakaret edilmemeli, yaptığı davranışlar eleştirilmemelidir.

Kardeş Kıskançlığı :


Kıskançlığın temel nedeni güvensizliktir. Kardeş kıskançlığında aşırılık varsa bu ailede sorunlar vardır. Çocuğa yeni gelen kardeşin bakıma ihtiyacı olduğu, kendisinin de onun gibi bakıldığının anlatılması gerekir. Kardeşlerinin gelmesiyle onun daha yükseğe çıktığı hissettirilmelidir. Bunun evrensel olduğunu bilmelidir. Bakıma yardım etmelidir. Büyük çocuğa genelde onu sevdiğimizi söylemeliyiz. Ufak çocuğa bir şeyler alındıysa, büyüğe de alınmalıdır. Kardeş kıskançlığı davranış bozukluğuna neden olur. Altına yapma, parmak emme, tırnak yeme vb.. Bunlar olduğunda fazla ilgi göstermek pekiştirir.
Kusursuz anne-baba tutumu yoktur. Çocukların bozulması için üst üste bozuklukların gelmesi gerekir. Hatalı olduklarında anne-baba özür dilemelidir. Bu onların saygınlığını arttırır. Ama bizden özür dile denmemelidir. Babayla sorun varsa anne çocuğa uygun bir şekilde, özür dilemesini sakin bir şekilde anlatmalıdır. Anne-baba çocuktan büyük ve tecrübelidir. Çocuk, ilkokula kadar anne-babanın harika olduğunu düşünürken, ergenlikte işe yaramaz olduklarını düşünmeye başlar. Daha sonra onları anlamaya çalışır. Çocuklara da akıl sorulmalıdır. Böylece o da güvenip yaptıklarını anlatır, zorlanmaz. Anne-baba ayrılığı, uzun süreli ayrılıklar, hastalıklar, ayrı kalmalar, kötü davranma vb.. şeyler sarsıcı yaşantılara girer. Özellikle kimlik kazanma zamanında, bunlar hayatında iz bırakır. Sosyo-ekonomik düzeydeki aksaklıklar, beslenme, yabancılaşma vb.. toplumsal etmenler çocuğun bozuk davranmasına neden olabilir. Toplumun gereksinmelerini karşılamaya çalışırken, insanın kendine yabancılaşması uyumsuzluklara neden olur.


Freud'un Anksiyete Kavramı

(1895'TE YAYINLANAN ORİJİNAL)
başlangıçta represe, yani bastırılan isteklerin libidosunu yani enerjisi anksiyeteye dönüşüyor(1.içgüdü teorisi). 2.içgüdü teorisinden sonra agresyon(saldırganlık), cinsel dürtünün bir kısmı olarak düşünülmedi. Eğer represyon(bastırma), agresif(saldırgan) eğilimlerini harekete geçiriyorsa deşarj olamayan eğilimlerinden dolayı anksiyete gelişir.
(1925'TE REVİZYONA UĞRAMIŞ HALİ)
anksiyetenin temellerini egonun bir tepkisi olarak görür. Daha önce libidonun transformasyonu olarak düşünüyordu. Sinyal, anksiyete kavramını çıkarıyor. Diyor ki: "Anksiyetenin fonksiyonu, sinyal vererek egoyu libidinal istekleri bastırmak için uyarmaktır."
· Freud, anksiyeteyi baskı altına alınan id enerjisi olarak yorumlamıştır.

Kuramcılara Göre Anksiyetenin Oluş Nedeni :

Eric Fromm è İnsan, yaratıcı olma özelliği engellendiğinde saldırganlaşır.
Sullivan è Anksiyete insan ilişkilerinin bir ürünüdür. Kökeni, anneden çocuğa geçen anksiyeteden alır ve çocuğun daha sonraki yaşamında güven duygusunu tehdit eden durumlarda tekrar belirir. Anksiyete sonucu öz dinamizm ya da öz dizge oluşur. İnsan aksiyeteden kaçınmak ya da azaltabilmek için koruyucu önlemler alır ve davranışı denetim altında tutar. Örnek; çocuk anne-babasının isteklerine uyarak ceza görmekten kaçabilir. Yani anne-babasının onaylamaması çocukta anksiyete oluşturur.
Anksiyete sonucu, özelliği dizge oluşturur. İnsan anksiyeteden kaçınmak ya da azaltabilmek için koruyucu önlem alır ve davranışlarını denetim altında tutar. Örnek; çocuk anne-babasının isteklerine uyarak ceza görmekten kaçabilir. Anne-babanın onaylamaması çocukta anksiyete oluşturur. Freud, anksiyetenin cinsel çıkışlı olduğuna inanmıştır. K. Horney ise anksiyetenin insan ilişkilerine bağlı olduğunu söylemiştir. Horney toplumsal özellikleri ortaya atmıştır. Horney, Freud'a karşı gelmemiş, devam ettirmiştir.
Freud, içimizdeki isteklerden korktuğumuzu söyler. Horney, yılanla kertenkeleden korktuğumuzdan dolayı anksiyete oluşur der. Anksiyetede çatışma ve çelişki vardır.
Karen Horney è Temel anksiyete çocuğun düşman gibi gördüğü dünya içinde duyduğu yalnızlık ve çaresizliktir. Genel olarak çocuğun annesi ve baabsıyla olan ilişkisinde güven sarsıcı herhangi bir durum, onda anksiyete oluşturur. Örnek; aşırı koruma, kardeş ayrımı, takdir etmeme, yerine getirilmeyen sözler vb..
Horney'e Göre Davranış Tarzı (hayatında) Şu Şekilde Belirir :
1. İnsanlara karşı
2. İnsanlara doğru
3. İnsanlardan kopma.








Anksiyete Nevrozu :

Kişi anksiyeteyi pür (yoğun, devamlı) bir şekilde yaşar. Yani olduğu gibi. Bu insanı en çok rahatsız eden şeydir. Sürekli bunu yaşar. Anksiyeteyi fazla olarak yaşayan kişinin yüzü de değişiktir. Alında derin çizgiler, ağızda kuruluk, çarpıntılar olur ve elleri titrer, her an kötü bir şey olacakmış hissini yaşar. En ufak şeyden bile rahatsız olur, dans eder gibi yerinde duramaz. Bu, anksiyetenin yoğunluğuna bağlıdır. Hasta boğazına bir şeyler tıkanıyormuş gibi hisseder, çıldıracakmış gibi olur. Uykusu bozulur. Korkulu rüyalar görülür.
Anksiyete olan kişinin insan ilişkileri de sağlıksızdır. Olumsuzluğa kapılır. Çok hassastır, çabuk kırılır, iş üretmez. Anksiyetesi fazla olana hipnoz bile yapılamaz. Aklını toparlayamaz. Akademik başarısı düşer. Karar vermekte güçlük çeker. Kendine bir şey bile alamaz. Anksiyete ile korku arasında fark vardır. Kişilik özelliğine göre anksiyete tepkisi de farklı olur.
Anksiyete, bir miktar kalıtsal etken+anneden bulaşarak ve yaşantılardan ortaya çıkar. Yani bir miktar öğrenilir.
Akut Anksiyete :

Nöbetler şeklinde görülür. Birdenbire ortaya çıkar. Titreme, nefes alamama görülür. Ölecekmiş gibi korku oluşur. Yatkınlık olduğu gibi, anne-baba ilişkilerine bağlı olarak anksiyete nevrozu gelişir. Anksiyeteli çocukların anne babalarında da bozukluk vardır. Bulaşma şeklinde de oluşabiliyor.
Ericson denilince okul ve öğretmen akla gelir. Ericson'a göre 6-11 yaşları, latans dönemi olarak geçer. Öğretmen okulda çocuğun kişiliğine yönelik karşı tutumlarda bulunursa, çocukta aşağılık duygusu oluşur. Bu da anksiyeteyi doğurur.
Özellikle ilkokul öğretmenleri anksiyeteyi azaltır ya da çoğaltır. Öğretmenin tutumları anksiyeteyi oluşturur. Aileden sonra anksiyete okulda oluşur.
· Çocukluk döneminde anksiyeteyi oluşturan nedenler daha sonra ortaya çıksa da aynı anksiyete yaşanır.
· Anksiyete oluşumundaki bir başka neden ise günlük yaşamı sürdürebilmek için gerekli yeteneklerin geliştirilmemiş olmasıdır.
· Tehlikeli dürtüleri denetim altında tutamama anksiyeteyi oluşturan bir başka nedendir.
· Geçmişte yaşanan sarsıcı bir olayın yeniden canlanması anksiyeteyi yaratır.
· Nevrotik anksiyeteli kişilerin sık yaşadığı durumlardan biride karar verme güçlüğüdür.
Anksiyeteye Karşı Oluşturulan Tepkiler
(Ego Sav.Mek.) :

Nevrotik kişi, ego savunma mekanizmalarını abartılı şekilde kullanır. Bir veya iki savunma mekanizmasını sürekli olarak kullanır. Nevrotik kişi akıl hastası değildir. Psikozda, gerçeği değerlendirme bozuktur. Yer, zaman, insan oryantasyonu bozuluyor. Kişi bu durumdan şikayetçi değildir. Kaygıyı yaşayamaz.
Psikozda, kişi yoğun anksiyeteye dayanamadığı için kişiliği parçalanmıştır.

Nevroz ile Psikoz Arasındaki Farklar :

Nevrozda değerlendirme bozulmaz. Fakat nevrozda problemlerinden dolayı uyumsuzluk çeker ve bundan yakınır. Psikoz halindeki kişi bu durumundaki halinden rahatsız değildir. Örnek; doktora gittiğinde başım ağrıyor der. Şikayetleri bedensel yakınma haline gelir.
Nevrozdaki kişi durumundan sürekli yakınır. Gerçeği değerlendirmesi bozulmaz. Mantık dışı bazı savunma mekanizmaları vardır. Hatta bunları abartılı şekilde kullanır. Bunları her yerde kullanır. Çünkü kaygıdan kurtulmak için bu yola başvurur.
Nevrotik kişi kendine bakabilir. Ancak rahatsızlığından dolayı bazı işlerde zorlanabilirler. Psikotik kişi kendine bile bakamaz. Nevrozlarda, çocukluktaki anne-baba etkileşimindeki bozukluk söz konusudur. Bunlar, yetişkinlik dönemindeki yaşantıları da olumsuz etkiler.
Nevrotiklerde, yanlış öğrenmeler ya da öğrenmeler sonucu bozukluk oluşur. Psikotiklerin düşünmesi, yemek yemesi, yürümesi ve cinsel isteklerinde bir bozukluk oluşur. Psikotiklerin bio-kimyası bozulur. Geçişlerdeki ateşlenme hızı azalır. Düşünmesi, yemek yemesi vb.. bütün tepkileri ağırlaşıyor. Nevrozlarda kalıtımsal özellik ve öğrenmeler vardır.
Psikotik kişi çevresine zarar verebilir. Kendine ait sapmış gerçek içinde yaşar. Kendi doğruları vardır. Kulağına sesler gelir. Nevrozlarda gerçek bozulmadığı için böyle durumlar yaşanmaz. Nevrozlarda algılama bozukluğu yoktur. Kulağına herhangi bir ses gelmez. Nevrozların kaygı düzeyi çok yüksektir. Nevrozlarda halisünasyon yoktur. Psikozda hayal vardır. Alkoliklerin son zamanlara yakın dönemlerinde, üzerlerinde böcekler dolaşıyormuş gibi gelir. Bu, psikozlarda da vardır.
Organik beyin sendromlarında halisünasyonlar görülür. Nevrozlarda, psikotikler gibi ağır travmalar yoktur. Bunlar öğrenilebiliyor. Örnek; Pavlow, deneyinde köpekler kullandı. Köpekler alıştıkları ortamdan alındıkları zaman saldırganlaşırlar.
Başa çıkılamayan stres durumları nevroza neden olur. Bu nevroza çocukluk yaşantıları ve gelişim dönemlerindeki takıntılar neden olur. Bu dönemlerde saplantılar yer alır(oral-anal). Çocuklar bu saplantılarını geçirmede güçlük çekiyorlarsa ya da aşırı doyum aldıysa bu saplantılara geri döner. O dönemin özelliklerini gösterir. Örnek; çok sıkıntısı olan kişinin parmak emmeye geri dönmesi.
Bu duruma bilinçsiz olarak geri dönerler. Nevrotik hastalıklarda pek kolay düzelmez. Ancak ani gürültülü şekilde başlayan hastalıklar düzelir. Fakat sinsi olarak gelişen hastalıklar kolay düzelmez.
Delir (Sabuklama) :

Tersine çevrilemeyen, gerçek dışı inançlardır. Delirler psikozun temel belirtileridir. Nevrozlarda görülür. Delirler mantık dışı yani irrasyoneldir (sağlıklı insana göre). Örneğin; bir durumda kendine göre mantıklı kanıtlar arar. Paranoidlerde görülür. Paranoid hasta der ki, karşıdaki evin bacasından duman çıkıyor. O evdekiler dumanla bana işaret veriyor.
Gönderdikleri şeye göre beni öldürecekler der. Neden dediğimizde o duman bunları söylüyor der. Onu öldürecek kişinin sokaktaki manav olduğunu söyler.
Konu Edilme Deliri : Referrans fikirleride denir. Kişi, kendisinin konu edildiğine inanır. Kendi hakkında konuşulduğunu, dalga geçildiğini söyler. Örnek; T.V.'deki spikerin onla ilgili konuştuğunu söyler. Otobüste gülen insanların ona güldüğünü söyler ve buna kesinlikle inanır. Paranoid özellikteki psikotik hastalıklarda bunlar kesinlikle görülür. Psikoza girmemiş paranoidlerde delir yoktur ama konu alındığına inanır.
Etkilenme Deliri : Genellikle paranoidlerde görülür. Uzaylıların geldiğini, kendisiyle ilişki kurduğuna inanır. Sorduğumuzda yine kendisi için son derece mantıklı açıklamalar yapar. Örneğin; yan komşularının gelişmiş aletleri olduğuna inanır, kendisinin düşüncelerini okudukları söyler. Nereden anladın dersen balkondaki anteni gösterir. Paranoidler kendiler ile ilgili mesajlar vermezler. Her şeyin gizli bir anlamı vardır. Bizim aklımıza bile gelmeyen şeylerden saçma sapan şeyler üretirler.
Perseküsyon (kovuşturulma) Deliri : Bu da kontrolden çıkmıştır. İnsanların ona tuzak kurduğuna inanır. Onu zehirleyeceklerini söyler. İlaçları yutmaz ...

Yayın yok.
Yayın yok.